13 Nisan 2011 Çarşamba

Sosyal Devlet Milli Devlet - Milli Ekonomi Modeli


SOSYAL DEVLET-MİLLİ DEVLET



Prof. Dr. Haydar Baş
“İktisat teorisi, istatistik, matematik ve enformasyonun gerçek sentezi olan çalışmasıyla Profesör Haydar Baş’a da bir Nobel ödülü gerekecektir. Bunda milli sistemi ve modeli mühim rol oynayacaktır.”
Prof.Dr. Goulnur BALTONOVA
Kazan Devlet Üniversitesi
Yeni bir iktisadi model: 
Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi; ve yine ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olmasının yanı sıra iç ve dış harcamalarını borçlanmadan temin edebilmesinin formülüdür. Bu yönüyle Milli Ekonomi Modeli, ülkelerin ve milletlerin kalkınmasının ve ekonomik bağımsızlığının tek yoludur.
Sosyal Devlet Milli Devlet
Eseri okumak için : Milli Ekonomi Modeli tezini online olarak okumak için
Akademisyenler : Tezi değerlendiren akademisyenlerin tebliğlerini okumak için
Sosyal Devlet: 
Sosyal Devlet / Milli Devlet’in “vatandaşlık maaşı projesi” başta olmak üzere ve Sosyal Devlet projeleriyle bizim yapmak istediğimiz, “millet için devlet” anlayışının yeniden hayata geçirilmesidir.
Milli Devleti, diğer sistemlerle kıyaslanamayacak kadar farklı bir noktaya taşıyan, tezin gayesine ve merkezine insanın konulmasıdır. Bu tez, Türk medeniyetinin bütün insanlığa hediyesidir.
Sosyal Devlet Milli Devlet
Eseri okumak için : Sosyal Devlet Milli Devlet tezini online olarak okumak için
Akademisyenler : Tezi değerlendiren akademisyenlerin tebliğlerini okumak için                                                                       ((( BTP’ nin TARİHİ MİSYONU )))
Türkiye;
-Ekonomik çıkar çatışmalarının sınır ülkesi;
-İdeolojik çatışmaların tampon bölgesi;
-Doğu ve Batı kültürlerinin fay hattı üzerinde, bu kırılma noktalarının tam ortasında yer almaktadır.
Doğu Bloku’nun çökmesi sonucu ideolojik çatışma, büyük ölçüde ortadan kalktı ama ekonomik çıkar çatışmaları bütün dünyayı da içine alacak şekilde genişledi. Dinsel ve etnik çatışmalar, ekonomik çıkar çatışmasının güdümünde daha da keskinleştirildi.
Geçmişte Türk Milleti, kendisini yükselten ve yücelten tarihi misyonuna sahip çıktığı dönemlerde dünyaya hükmetmiş; insanlığa adaleti, insan haklarını, ilmi, teknolojiyi ve medeniyeti öğretmiştir. 1700’lü yıllarda başlayan duraklama dönemiyle birlikte milletimiz ideolojik ve etnik entrikalar sonucunda her cepheden hücumlara maruz kalmıştır. I.Dünya Harbinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan milletimiz, İstiklal Savaşı’yla bir ölüm kalım mücadelesi vermiştir. Bu sıcak savaşlar, aslında asırlar boyu sinsi bir şekilde yürütülen siyasal, kültürel, sosyal faaliyetlerin bir sonucu idi.
Neticede İstiklal Savaşı’nda bu millet, Büyük Önder Atatürk’ün öncülüğünde Kuvayı Milliye ruhuyla kendine dönmüştür. Milli iradenin, tecelli ettiği, bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş ve özgürlük mücadelesi veren ülkelere örnek olmuştur. Türk milleti, bir yok oluş olan Sevr Antlaşmasının dayattığı şartları kabul etmemiş Lozan Antlaşması ile özgür ve bağımsız bir devlet olduğunu kabul ettirmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, çeşitli sahalarda kalkınma plan ve projeleri uygulanmıştır. Kısmi sonuçlar alınmışsa da amaçlanan çağdaş medeniyet seviyesine ulaşılamamıştır. Bunun başlıca sebebi, milli kimlik ve bağımsızlık iradesinin 1938’den sonra büyük ölçüde yitirilmesidir. Oluşturulan yapay gerilimler, ülke insanının enerjisini tüketmiş, kalkınmayı sekteye uğratmıştır.
Bu Badireden Çıkış Yolu:
Sorunların Çözümünde Yaklaşım Tarzımız
Önce insan diyoruz. Çözümler insana hizmete yönelik olmalıdır. İnsanın kendi yararına kazanılması ve çalışmaların bu yönde yapılması gerektiğine inanıyoruz. Her meselenin çözümünü kendi şartları ve disiplini içinde aramak lazımdır.
Her problemin çözümünde bilgi, beceri, plan ve programın yanında iyi niyet, samimiyet, dürüstlük, saygı ve insan sevgisinin asıl olduğuna inanıyoruz.
Bugün Gelinen Durum:
Sorunların tesbiti ve çözümünde demokratik-hukuk devleti ilkesi esas alınmalıdır.
Bu bağlamda Türkiye’nin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb. sorunları analiz edildiğinde en başta gelen tehdit ve tehlikenin milli bütünlüğümüze yönelik olduğunu görüyoruz.
Türkiye’ye karşı adeta ikinci bir Sevr projesi dayatılmaktadır. Bu tehlike ve tehditler Cumhuriyet’in kuruluşunda da aynıyla yaşanmış M. Kemal Atatürk de bizzat ‘dahili ve harici düşmanların’ olacağından bahsetmiştir. Bugün sanki tarih tekerrür ediyor gibi aynı tehlikeli gelişmeler yaşanıyor. Bu olumsuz gelişmeleri insanımızın ve milletimizin geleceği açısından tehlikeli buluyor ve tedbir alınması gerektiğine istiyoruz.
-Türkiye’nin şu andaki genel gidişatının bir olumsuzluklar portresi oluşturduğu ve bir meseleler yumağı haline geldiği gözden kaçırılmamalıdır.
-Uzun zamandan beri ülkemizde temel sıkıntılar giderek ağırlaşmakta ve kangrenleşmektedir.
-Terör, dış odakların siyasallaştırma çabalarıyla bölücülük noktasına yaklaşmaktadır.
-Enflasyon, yolsuzluklar, israf; plansız ve dengesiz icraatlar ekonomimizin kara deliklerini oluşturmaktadır.
-Dış odakların kışkırtması sonucu iç barış, birlik ve bütünlüğümüz ciddi tehdit altındadır.
-Pahalılık, işsizlik ve yoksulluk artmakta, eğitim, adalet, sağlık kurumları fonksiyonlarını sağlıklı bir biçimde yerine getirememektedir.
-İnsanımızın kendine güveni azalmakta, ahlaki değerler çöküntüye uğramakta, inkültürasyon faaliyetleri milli kimliği yok etmektedir.
-Ümitsizlik, güvensizlik had safhaya çıkmıştır.
-Yanlış politikalar, Türkiye’ye sürekli bir şekilde içte ve dışta itibar kaybettirmektedir.
-Küreselleşme ve AB süreciyle ülkemize adeta yeni bir Sevr dayatılmaktadır.
Bu kötü şartlar, bütün bu sıkıntıların üstesinden gelecek yeni ve sağlam bir siyasi yapılanmayı şart koşmaktadır.
Şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatanıyla milletiyle bölünmez bir bütündür.
Bayrağı ve sancağı ile, askeriyle, siviliyle; milli ve manevi değerleriyle ülkemizin toprak bütünlüğünün hassasiyetle korunması ve bundan taviz verilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak günümüzde ülkemiz siyasi, kültürel ve ekonomik kuşatma altına alınmış durumdadır. Türkiye adeta diz üstüne çökertilmek istenmekte ve bağımsızlığı tehdit edilmektedir.
Bugün içinde bulunduğumuz şartlarda, Misak-ı Milli sınırları içinde yeniden bir Kuvay-ı Milliye ruhuna muhtacız. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bugün de Kuvay-ı Milliye’nin bütün milletin katılması gereken milli bir görev ve bir vatanseverlik olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeler karşısında, kronik hale gelmiş problemler ve bütün bunlara karşı alınacak tedbirler ve getirilecek çözümler için ülkemizin bütün kurum ve kuruluşlarının, her vatandaşımızın birlik beraberlik içinde hareket etmesi bir zarurettir. Millet olarak en önemli meselemizin, birlik ve bütünlüğümüzün korunması olduğuna ve bütün problemlerin bu şuurla çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Esasen bu husus, her türlü şahsi mülahaza ve siyasi menfaatin üzerinde tutularak ülkenin tamamında ulusal bir uzlaşma sağlanması, arzu edilen bir durumdur.
TUNALIM…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder